- Vaazlar
- /
- 1.Cuma Hutbeleri
Birinci bölüm:
Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler, O’nun bize yol göstermesini isteriz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini, kimse saptıramaz. Allah’ın saptırdığına da ne bir dost ne de bir yol gösterici yoktur. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun asla bir ortağı olamaz. Rububiyyetini ikrar eder, inkâr edenlerin zelil olacağına şahitlik ederim. Yine şehadet ederim ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) emanetini yerine getiren, risaleti taşıyan, ümmeti irşad eden, hakkıyla Allah yolunda cihad eden Efendimizdir. Allahım Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, ailesine ve ashabına, O’nun zürriyetinden olan ve ahiret gününe kadar O’na tabi olanlara salat ve selam buyur. Allahım senin öğrettiğinden başka ilmimiz yoktur. Her şeyi hakkıyla bilen ve hikmetine uygun yaratan sensin. Allahım bize faydalı ilim öğret, öğrendiklerimizden faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster, ona uymakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, bizi ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip de ona en güzel şekilde tabi olanlardan eyle. Bizleri salih kullarınla beraber cennetine ulaştır.
İbadetler, Varlıkların Maslahatları İle İlişkilidir:
Değerli kardeşlerim, Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”
İslam’da ibadetler İmam Şafi’nin de dediği gibi varlıkların maslahatları ile ilişkilidir. Yani bir ibadet ile sonucu arasında ilmi bir ilişki vardır. Çünkü ibadet Allah Azze ve Celle’nin kanunudur. O (c.c.) insanın dünyada da ahirette de faydasına olan şeyi en iyi şekilde bilendir. Fakihlerin tanımı ile oruç, fecir (fecr-i sadık) vaktinden güneş batana kadar ibadet ve itaat maksadıyla yemek yemeyi ve içmeyi, diğer tüm oruç bozan şeyleri bırakmak, terk etmektir. Çünkü kardeşlerim, yeme içme arzusunun ve diğer mübah olan istek ve arzuların yasaklanması, Allah Azze ve Celle’nin çizdiği yolun bir gereği ve insan için sevimli ve kabul edilebilir bir şeydir. Zira bir kutsi hadiste şöyle buyrulmaktadır:
كُلُّ عَمَلِ ابْنِ آدَمَ لَهُ إِلا الصَّوْمَ فَإِنَّهُ لِي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ ))
(( وَلَخُلُوفُ فَمِ الصَّائِمِ أَطْيَبُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ رِيحِ الْمِسْكِ
“Âdemoğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna, o benimdir. Onun mükâfatını verecek olan da benim. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.”
Başka bir rivayette de şöyle geçmektedir: “O, yemeyi, içmeyi ve arzu ve isteklerini benim için terk eder.”
Değerli kardeşlerim, Bu ayet-i kerime orucunun temelinin, zamana göre değişmeyeceğine işaret eder. Yani oruç, İslam’ın rüknü olan bir ibadettir ve İslam’dan önceki semavi dinlerde de mevcuttu. İslami eğitim’de Allah’ın getirdiği bir kanundur. Allah Teâlâ’nın şu sözüne gelince;
﴾ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿
“Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için”
Yani umulur ki, sadece Ramazanda değil, yılın her ayında günahları bırakır, itaate sarılırsınız.
Orucun Hakikati, Hem Ramazan’da Hem De Ramazan’dan Sonra Tüm Organlarımızla Tüm Günahlar İçin Oruç Tutmak, Onları Terk Etmektir:
Değerli kardeşlerim, bu konuda önemli bir noktaya değinmek isterim. Şöyle ki, insanlar Ramazan ayında bazı günahlardan sakınıyorlar ama sonra Ramazan ayından önceki hallerine geri dönüyorlar. İşte onlar orucun hakikatini tam idrak edememiş olanlardır. Allah Teâlâ oruçla bizden tüm yıl sürecek bir sıçrayış istemektedir, Ramazandan sonra eski halimize dönmemizi değil. Kasıt, Ramazanda nefsimize karşı zafer kazanmak, sonra da senenin diğer kalan kısmında tekrar ona mağlup olmak değildir. Fakat gerçek manada oruç bu zaferi her dönemde, tüm zaman ve mekânlarda aynı şekilde muhafaza etmektir. Amaç, Ramazanda dilimize sahip olup, gıybet yapmamak, laf taşımamak ve yalan söylememek, Ramazandan sonra ise aynı yalan ve iftiraya geri dönmek değildir. Gerçek manada oruç, tüm dillerin bizden emin olması, ruh bedende bulunduğu müddetçe kalplerin dosdoğru kalmasıdır. Yine oruçtan maksat, Ramazan ayında Allah’ın yasakladığı haramlara karşı gözlerimizi kapatıp, gayri meşru olan şeylere karşı arzularımızı zapt etmemiz, sonra da Ramazandan önceki halimize aynen dönemiz asla değildir. Öyleyse Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:
﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثاً ﴿
“yeminlerinizi ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın.”
Allah Teâlâ’nın Ramazan Ayını Seçmesinin Hikmeti:
Değerli kardeşlerim, idrak etmemiz gereken çok önemli bir şey var. Allah Teâlâ neden Ramazan ayını itaat ve O’na yaklaşma ayı olması için diğer aylara tercih etmiştir? Zira Allah Teâlâ bir ayda insanların itaate alışmalarını murat etmiştir ki O’na yakın olmanın tadını alabilsinler. Ki o ayda Allah’a olan itaat ayrıca kendini gösterir. Bu yakınlık tabi ki tüm aylar için geçerli olmalıdır.
Bu konu ekseninde, Ramazandan sonra da tıpkı ramazandaymış gibi devam etmek gereklidir. Bu en önemli mevzudur. Zira insanların birçoğu oruç ibadetlerini yerine getiriyor ve sonra eski hallerine geri dönüyorlar:
Ramazan geldi ey Saki, Artık Özleyen özlediğine koşar
Ramazan’da Yeme İçmeyi Bırakmak ve Oruç Bozan Her şeyi Terk Etmenin Hikmeti:
Değerli kardeşlerim, diğer bir önemli konu da şudur: Allah Subhanehu ve Teâlâ Ramazanın her döneme yayılmasını istemiştir. Allah Teâlâ’nın Ramazanda fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar yeme içmeyi ve oruç bozan diğer davranışları terk etmemizi istemesinin hikmeti şudur; İnsan sadece Allah için mübah olan bir şeyi terk ettiğinde, mübahları bıraktığında O’nun haram kıldığı şeyleri de yapamaz. Bunu yaparsa denge bozulur (insan içinde bunu hisseder). Düşünür ki, sen bana yeme içmeyi bırakmamı emrettin, o zaman isyan ve günahları öncelikli olarak terk etmemi murat etmişsindir. Kişi yeme içmeyi bırakır da günah işlemeye devam ederse, denge bozulur. Yani Allah Teâlâ sanki bu ayda bizden irademize hâkim olmamızı, kendimize sahip olmamızı ve insanlığımızın değerini hissetmemizi istemektedir.
Belirli Bir Mekân, Zaman ve İnsanın Seçilmesi, İnsanın Ebedi Saadeti İçindir:
Değerli kardeşlerim, Allah Teâlâ Allah ile ilişkinin belirginleşeceği bir ayı seçmiş ve bu aydaki o iletişimin diğer aylara da yayılmasını istemiştir. Çünkü Allah Azze ve Celle her zaman müminin yanındadır. Bir şeyi diğeriyle zikreder. Mesela Kâbe gibi bir mekânı seçmiştir, müminler orada dua eder, O’na yakın olmanın tadına varırlar. İşte Allah Teâlâ bu yakınlığın her yere, her mekâna yayılmasını istemiştir. Zira Allah Teâlâ her yerde mümin ile beraberdir. Yine Allah Teâlâ bir insanı seçmiş ve ondan bazı hakikatleri ortaya çıkarmış ve bunu tüm insanlığa yaymak için yapmış, bir insanı vahiy göndermek, emir ve yasaklarını, kanunlarını iletmek için seçmiştir ki bu seçim tüm insanlar nezdinde eksiksiz bir kanun, bir yöntem olabilsin.
﴾ فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”
Değerli kardeşlerim, Allah Teâlâ müminlere, peygamberlere emrettiklerini emretmiştir. Allah Teâlâ bir insanı ebedi saadete ulaştırmak için seçer. O’nun davetiyle tüm insanları seçmiş olur. Sözün özeti şudur: Allah Subhanehu ve Teâlâ zaman olarak Ramazanı, mekân olarak Kâbe’yi, insan olarak da varlıkların Efendisini seçmiştir. Allah dilerse bunun insanın tüm insanlara, bu mekânın üstünlüğünü tüm mekânlara ve bu zamanın üstünlüğünü de tüm zamanlara yayabilir.
Allah Azze ve Celle İnsana Kaldıramayacağını Yüklemez:
Sonra Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
﴾ أَيَّاماً مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ﴿
“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar.”
Bunlar parmakla sayılacak sayılı günlerdir. Allah Teâlâ onları itaat ve Allah’a yakın olmaya sebep olan günler olarak seçmiştir. Umulur ki bu günlerdeki itaat ve yakınlık tüm günleri kapsar.
﴾ أَيَّاماً مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ﴿
“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar.”
Allah Celle Celaluhu hiçbir nefse kaldıramayacağı yük yüklemez. Kişinin gücü yetmeyebilir yani insanın aklı buna muktedir değildir. Fakat yaratan Allah Azze ve Celle’dir, ilmi ile gücü, hikmeti ve rahmeti ile sadece O, her şeye güç yettirebilir. Allah Teâlâ eğer bir şey kişinin gücünün üstündeyse o zaman ona ruhsat (izin) verir. Fıtratın izin verdiği kadar hastalığı tespit etmek, ileri seviyede tahmin ve zan ile yapılır. Veya Müslüman, takvalı ve işinin ehli olan bir doktor onu tespit eder. Böylelikle namazların kısaltıldığı yolculuk durumu, Ramazan’da oruç tutulmaması için bir ruhsat sebebi olur. Yani insanın dinde aklı ile bir şeye hüküm verip de “Buna benim gücüm yetmez. Yapmamam durumunda Allah beni cezalandırmayacaktır.” demesi kabul edilemez bir şeydir. Ancak bir konuda ruhsat olması gerekir. İnsanı yaratan Allah’tır ve onun neye gücü yeteceğini en iyi şekilde bilir ve bunu da Kitap ve Sünnette belirlemiştir. Bir Müslümanın yolculukta veya hastalık halinde oruç tutmaya gücü yetiyorsa öncelikle oruç tutmalıdır. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
﴾ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿
“Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
Değerli kardeşlerim, bu, ayetin tefsirlerinden sadece biridir. Çünkü Kuran’ı Kerim birçok yöne işaret eder. Tefsir edilecek birçok farklı yönler de bulunmaktadır.
Değerli kardeşlerim, Dinin tamamı rahmet, merhamettir. Tamamı maslahattır, adalettir. Merhametten çıkıp sertliğe, maslahattan çıkıp, fesatlığa ve adaletten çıkıp zulme giren hiçbir mesele dinden değildir veya içine birçok yorum girmiştir. Mesela kendini takvalı olarak gören birisi vardır. Doktorun söylediklerine rağmen oruç tutmakta ısrarcı davranır. Özellikle de takva sahibi müminler bu kişiyi Allah’ın yoluna uyarak oruç konusunda dikkatli olması için uyarırlar. Aksi takdirde kendini tehlikeye atacaktır.
Marifet ve O’na Yakın Olma Nimetleri İçin Şükür İle Allah’a Yönelmek:
Değerli kardeşlerim, Oruçlu mümin Ramazan ayında Allah’a yakın olmanın tadını aldıkça fıtratı gereği marifet ve yakınlık nimeti için şükrederek Allah’a yönelir. Zira Allah Teâlâ’nın burada uygun olarak hemen arkasından zikrettiği ayetler vardır:
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
Burada Allah Teâlâ “sana sorduklarında” buyurmuş, “sorarlarsa” buyurmamıştır. Çünkü ikisi arasında çok büyük bir fark vardır. Ayette geçen şekliyle cümle gerçekleşen veya gerçekleşecek bir olayı yani vakıayı ifade eder.
﴾ إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ ﴿
“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman.”
Kesinlikle gelecektir.
﴾ إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا ﴿
“Size bir fasık bir haber getirirse, o haberin doğruluğunu araştırın.”
Bu haber gelebilir de, gelmeyebilir de. (اذا) “ilk ayetteki gerçekleşmiş veya gerçekleşecek olaydan bahsetmekteyken, (ان) bu ayetteki ihtimalden bahsetmektedir.
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında”
Yani kesinlikle beni sana sorarlar.
O’nu Sorup Dua Ederek Yönelmek Allah’ı Tanımanın ve O’na Yaklaşmakla Nimetlendirilmenin Bir Gereğidir:
Değerli kardeşlerim, O’nu sorup dua ederek yönelmek, Allah’ı tanımanın ve O’na yaklaşmakla nimetlendirilmenin bir gereğidir. İşte bu, tevhidin hakikati, dinin özüdür. Tüm semavi dinlerin de özü budur. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
ثَلاثَةٌ لا تُرَدُّ دَعْوَتُهُمُ: الصَّائِمُ حَتَّى يُفْطِرَ، وَالإِمَامُ الْعَادِلُ، وَدَعْوَةُ الْمَظْلُومِ ))
(( يَرْفَعُهَا اللَّهُ فَوْقَ الْغَمَامِ، وَيَفْتَحُ لَهَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ، وَيَقُولُ الرَّبُّ: وَعِزَّتِي لأَنْصُرَنَّكِ وَلَوْ بَعْدَ حِينٍ
“Üç kişinin duası geri çevrilmez: İftar edene kadar oruçlunun, adil yöneticinin ve Allah başından sıkıntıyı kaldırıncaya kadar mazlumun. Onlara göklerin kapıları açılır ve Allah şöyle buyurur: İzzetime yemin ederim ki bir zaman sonra da olsa mutlaka sana yardım edeceğim.”
﴾ وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ ﴿
“Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.”
﴾ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفاً ﴿
“(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.”
Ancak şu ayet hariçtir:
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında, ben onlara çok yakınım”
Bu ayette soru ve cevap arasında “de ki” kelimesi kullanılmamıştır. Âlimler burada “de ki” kelimesinin kullanılmamasından şöyle bir çıkarım yapmışlardır. Allah Azze ve Celle burada kulları ile arasına hiçbir aracı koymamıştır.
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında, ben onlara çok yakınım”
Kul sadece “Ya Rab” dediğinde, Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Buyur ey kulum”
Kul İki Çeşittir: Kahır Kulu ve Şükür Kulu:
Değerli kardeşlerim,
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında, ben onlara çok yakınım”
Bazı âlimler der ki: Kul iki çeşittir; Kahır kulu ve şükür kulu. Her insan Allah Azze Ve Celle’ye karşı mağlup bir kuldur. Varlığında, yürümesinde, hareketinde, duyularında ve çalışmalarında Allah’a karşı mağluptur, O’na muhtaçtır. Yani Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır onu bulunduğu hale getiren. Eğer Allah ondan yardımını bir an bile çekerse varlığını, devamlılığını, varlığının mükemmeliyetini bir anda kaybeder. Yani her kul aslında mutlak manada kahır yani mağlubiyet kuludur. Fakat kul Allah’a gönüllü olarak yaklaşıyorsa, emirlerine karşı olumlu cevap veriyorsa, onları severek, tövbekâr olarak ve Allah’a yönelerek yapıyorsa, o zaman o kul şükür kuludur. Ona saray verilecektir. Hayatını Allah’ın yardımına bağlayan kişi kahır kulu yani görevlerini zorla, mecburen yapan bir kuldur. Ama Allah’a gönüllü olarak yönelen ise şükür kuludur. Zira kul kelimesi “abid” ve “ibad” şekillerinde çoğul yapılır:
﴾ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ ﴿
“Rabbin kullara zulmedici değildir.”
Burada kahır kullarından bahsedilmektedir. Fakat Allah Azze ve Celle şu ayette diğer çoğul kelimeyi kullanmaktadır:
﴾ وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي ﴿
“Kullarım, beni senden sorduklarında,”
Burada şükür kullarından bahsedilmektedir. Allah’ın şükreden kullarından olursanız, o zaman O’nun salih kullarından da olabilirsiniz.
﴾ وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً ﴿
“Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir.”
Allah’ın Bazı Durumlarda Dua Eden Kulların Duasını Kabul Etmemesinin Hikmeti:
Değerli kardeşlerim, Allah Teâlâ neden bazen dua eden kulunun duasını kabul etmez? Bu soruya Rasulullah (s.a.v.) Müslim’de geçen bir hadiste cevap vermiştir:
أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ طَيِّبٌ لا يَقْبَلُ إِلا طَيِّبًا، وَإِنَّ اللَّهَ أَمَرَ الْمُؤْمِنِينَ ))
بِمَا أَمَرَ بِهِ الْمُرْسَلِينَ فَقَالَ ( يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا
صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ ) وَقَالَ ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا
مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ) ثُمَّ ذَكَرَ الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أَشْعَثَ أَغْبَرَ
ثُمَّ يَمُدُّ يَدَيْهِ إِلَى السَّمَاءِ يَا رَبِّ يَا رَبِّ وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ وَمَشْرَبُهُ
(( حَرَامٌ وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ وَغُذِّيَ بِالْحَرَامِ فَأَنَّى يُسْتَجَابُ لِذَلِكَ
“Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse müminlere de onu emretmiştir. Cenâb-ı Hak Peygamberlere: Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur. Müminlere de: ‘Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin’ buyurmuştur.” Resul-i Ekrem daha sonra şunları söyledi:“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Ya Rabbi! Ya Rabbi! Diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”
“Ey Sad yediğin temiz olsun ki duan kabul olsun. Yediğinin temiz olması dinin onda dokuzudur.” Bunun anlamı şudur: Helal para ile alışveriş yaparsınız. Bu da doğru bir yol ile para kazanmışsınız demektir. Onu kazanmak da itaat kapılarından büyük bir kapıdır. Gayri meşru yoldan kazanılan mal ise büyük bir günah kapısıdır.
Dua Müminin Silahıdır:
Değerli kardeşlerim:
﴾ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿
“O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
Allah’a iman edin, emirlerine uyun ki duanızı kabul etsin. O’na iman ettiğinizde, emirlerine uyduğunuzda, Allah da sizi kabul olacak duaya yöneltir ve hem dünyada hem de ahiret için makbul dualara erişirsiniz.
Değerli kardeşlerim, dua kabul edilmiyorsa bu, ya dua edenin fesadına, Allah’ın yolundan ayrıldığına işarettir ya da o duanın kabul edilmesinin rahmete ve hikmete aykırı oluşundandır. Eğer örtüler kalksaydı, siz yine yaşamış olduğuz olayları tercih ederdiniz. Her müminin kabul edilen duadan veya kulluktan bir payı vardır. Dua Rasulullah (s.a.v.)’in belirttiği gibi ibadettir.
﴾ وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ ﴿
“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim.”
﴾ قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً ﴿
“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
Sizler dua ile insanların en kuvvetlisisiniz. Dua müminin silahıdır. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı, her şeyin sahibi olan, her şeyin sonunda O’na döndürüleceği Allah Teâlâ diyor ki: “Bana dua et, karşılığını vereyim.” Burada ince bir ayrıntı vardır. Allah Azze ve Celle bize ancak duamıza karşılık vermek, onu kabul etmek için dua etmemizi emrediyor. Bu gayet açıktır. O zaman bir manası olur. Allah Teâlâ duamızı kabul etmek için dua etmemizi emrediyor, bize yardım etmek için O’ndan istememizi murad ediyor. Yine tövbemizi kabul etmek, bizi bağışlamak için tövbe etmemizi emrediyor. Burada aciz olan kimdir? Allah Azze ve Celle’ye tövbe edemeyen acizdir. O’na dua ve tevbe etmeyen, O’ndan yardım dilemeyen acizdir. Size yardım etmek için O’ndan yardım dilemenizi istemiştir. Ancak dualara karşılık vermek için dua etmeyi emretmiştir. Yine bağışlamak için tövbe etmemizi emretmiştir. Allah Teâlâ tövbelerinizi kabul etmek istiyor, arzularına tabi olanlar ise ancak sizin meyletmenizi yoldan sapmanızı isterler.
Ramazan Tövbe, Bağışlanma ve Allah İle Uzlaşma Ayıdır:
Bu ay kardeşlerim, Allah ile uzlaşma ayıdır. Ramazan’da iman ile ve Allah’tan karşılık bekleyerek oruç tutan kişinin önceden işlemiş olduğu günahları bağışlanır. Kim Ramazanı iman ile karşılığını Allah’tan bekleyerek geçirirse, onun geçmiş günahları affedilir.
رَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ فَلَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ، وَرَغِمَ ))
أَنْفُ رَجُلٍ دَخَلَ عَلَيْهِ رَمَضَانُ ثُمَّ انْسَلَخَ قَبْلَ أَنْ
(( يُغْفَرَ لَهُ، وَرَغِمَ أَنْفُ رَجُلٍ أَدْرَكَ عِنْدَهُ أَبَوَاهُ الْكِبَرَ فَلَمْ يُدْخِلاهُ الْجَنَّةَ
“Yanında adım anıldığında bana salavat getirmeyenin burnu sürtünsün. Ramazana erişip de bağışlanmadan onu geçirenin burnu sürtünsün. Yine yanında anne babası yaşlanıp da bununla cennete giremeyenin burnu sürtündün.”